This is default featured slide 1 title

Go to Blogger edit html and find these sentences.Now replace these sentences with your own descriptions.

This is default featured slide 2 title

Go to Blogger edit html and find these sentences.Now replace these sentences with your own descriptions.

This is default featured slide 3 title

Go to Blogger edit html and find these sentences.Now replace these sentences with your own descriptions.

This is default featured slide 4 title

Go to Blogger edit html and find these sentences.Now replace these sentences with your own descriptions.

This is default featured slide 5 title

Go to Blogger edit html and find these sentences.Now replace these sentences with your own descriptions.

14 Temmuz 2015 Salı

HÜCRE BÖLÜNMESİNDE KROMOZOMLARIN AKTİF ROLÜ OLDUĞU BULUNDU !




Kanadalı ve İngiliz araştırmacılar, hayvan hücrelerinde bölünmede aktif rol oynayan kromozomları keşfettiler. Bir hücre bölünme aşamasına geldiğinde, bu hücreden iki kardeş hücre meydana gelir-sitokinez-. Bu olay Gilley Hickson'un da dahil olduğu araştırmacılarda oluşan bir grup tarafından gözlenmiştir.
Hücre bölünmesi, bütün yaşam formlarında temel bir iştir: İnsan vücudu tek bir hücrenin gelişmesinden meydana gelmiştir. Bütün doku tiplerini meydana getirmek için milyarlarca kez bölünmüştür. Bazı hücreler, yaşam boyunca her gün milyarlarca kez bölünürler. Fakat moleküler mekanizmalar hakkında bilgiler tam değildi ve bugüne kadar kromozomların sitokinezin bu adımında aktif rol oynadığı bilinmiyordu.

KUSURSUZ BİR BÖLÜNME
Hayvan hücrelerinde, kromozomların ayrılması, bölünen hücrelerden oluşan kardeş hücrelerin birbirinden ayrılmasını takip eder."  Bölünme bir komplekstir ve süreç düzgün ilerlediğinde genellikle bir sorun oluşmaz. Fakat DNA ayrılmasında ya da sitokinez boyunca bir hata meydana geldiğinde kanser tetikleyen bir köken oluşabilir."Hickson.


Mikrotübül olarak adlandırılan hücre içerisindeki yapı, bölünme süresi boyunca kromozomları hücrelerin zıt kutuplara çekilmesini içerir. " Diğer mikrotübüler, hücrenin korteksine sinyal gönderdiğinde, kromozomlarda bulunan kinetokorlar vasıtasıyla mükrotübüller fiziksel olarak kromozomları birbirinden ayırır. Buna ek olarak şu ana kadar kromozomların bölünmede sadece pasif rol oynadığına inanılıyordu ve sitokinezi etkilemiyorlar fakat yapılan çalışmalar sayesinde bu bilgilerin doğru olmadığı görülmüştür.

KROMOZOMLARIN AKTİF ROLÜ
İlk olarak, ileri teknolojili mikroskop ve güçlü genetik araçları kullanılarak meyve sineğinin hücrelerinde çalışmalar yapılmıştır. Araştırma grubu, kromozomların, mikrotübül aktivitesini sağlamlaştırmak için hücrenin korteksini etkileyen sinyaller salgıladığını keşfetmişlerdir. Bu sinyallerden bir tanesi bir enzim kompleksi-kinetokorlarda bulunan ve Sds22-PP1 olarak bilinen bir fosfataz- vasıtasıyla hareket etmektedir.
Hücre bölünmesi kadar temel olan işlemlerin, sinekten insana evrimsel olarak muhafaza edilmesi umulmaktadır." Meyve sinekleri tarafından yapılan oldukça güçlü olan bu sistem, insan biyolojisini anlamakta yardımcı olacaktır. "Kromozomlar ayrıldığında, hücrenin kutuplarında bulunan membranlara yaklaşırlar ve bu enzimin aktivitesi sayesinde polar membranın yumuşamasına katkıda bulunur, hücrenin uzamasını kolaylaştırır ve bir sonraki bölünme ekvatorda meydana gelir."

ARAŞTIRMALARDA YENİ BİR YOL
Bu mekanizmanın keşfi, hücre bölünmesi süreci hakkında bilinenlere ilave olarak oldukça önemli bir ilerlemedir. " 100 yıldan uzun süredir hücre bölünmesini takip ediyoruz. Bu oldukça önemlidir çünkü hücre bölünmesi yaşamın ve belli hastalıkların merkezidir. Hickson.
Aslına bakılırsa, bütün kanserler kontrol edilemeyen hücre bölünmeleri tarafından karakterize edilir ve bu sürecin askıya alınması, kanserin oluşması ve yayılmasını önleyen iyileştirici müdahaleler için potansiyel hedeflerdir. "Fakat bu basit işlemler ve hücre bölünmesini kapsayan sinyaller hakkında bilgilerimizi geliştirmek ve bu bilgilerden nasıl yararlanabileceğimizi görmek zorundayız. Ayrıca insan vücudundaki farklı hücre tipleri hatta aynı dokudaki hücreler her zaman aynı yoldan bölünmezler. Örneğin, kök hücresi asimetrik bir şekilde bölünürken, düğer çoğu hücre simetrik bir şekilde bölünür ve biz hala bu moleküler evrelerin farklılığını anlayabilmiş değiliz. Sağlam ve iyi karakterize edilen genetik modelleri yardımıyla,örneğin meyve sineği, bu süreçleri anlamaya çalışacağız. Sonunda, kanser hücrelerinin bölünmesinin engellenmesi için çoğu özgül terapilerin akılcı dizaynının oluşturulması sağlanacaktır."Hickson. 

ŞİZOFRENİ GENETİK BİR HASTALIK MIDIR ?





Şizofreni hastalığında yapılan çalışmalar oldukça ilerlemesine rağmen hastalık için spesifik etiyolojik faktörler ve patogenik süreçler tam olarak açıklanamamıştır. Eskiden beri etiyoloji üzerine görüşler organik ve psikososyal olmak üzere ikiye ayrılmıştır fakat günümüzde bu hastalığın nedeni olarak beyinin gelişim sürecinde bir bozukluk sonucu oluştuğu düşüncesi kabul edilmiştir. Asıl nedeni kanıtlanamamış beyin bozukluğu olsa bile bu hastalığın ne zaman oluştuğu ve hangi dönemlerde daha şiddetli bir hal aldığı üzerinde yoğunlaşılmıştır.

Yeni yapılan bir çalışma şizofrenin genetik yapısını anlamaya yardımcı olmuştur. 
Son yapılan çalışmanın bulgularına göre, bir insandaki genetik materyalin değişikliğe uğraması, şizofreni hastalığının gelişmesine neden olan bir etkidir.Bu yeni çalışma nadir görülen kodlanan mutasyonlar yerine bu mutasyon sonucu oluşan proteinlerin etkisine odaklanmıştır. Bulgulara göre, şizofreni hastalığının görüldüğü kişilerde bu mutasyonların normale göre daha yüksek miktarda kodlandığı görülmüştür.


"Şizofreni hastalarının normal bireylere göre daha fala mutasyona sahip olduklarını gösterirken, şizofrenide rol alan özgül mutasyonları görüntülemekte başarısız oluyoruz." Loes Olde Loohuis- UCLA's Center For Neurobehavioral Genetics.
"Fetal beyin gelişiminde oldukça önemli rol oynayan genler, bu mutasyonlardan etkilenir. Şizofreni bir hastalıktır ve beyin gelişiminin erken evreleri boyunca oluşabilir. Bizim bulgularımız en çok destek gören hipotezi oluşturmamızı sağladı."Roel Ophoff-Center for Neurobehavioral Genetics.
 Şizofreni, Amerika Birleşik Devletlerinde yaklaşık 2-3 milyon insanı etkilemektedir. Halüsinasyon, dağınıklık, çevreden ve gerçekliklerden uzaklaşma olarak karakterize edilir. Şizofreni, işsizliğe, etrafındaki insanlardan uzaklaşmaya, kendi dünyasında yaşamaya ayrıca yaşam kalitesine önemli derecede zarar vermesine neden olabilir.


Ophoff ve arkadaşları sıralama temelli teknolojiyi kullanarak 1000'den fazla şizofreni hastalarından elde ettikleri 250.000 adet değişikliğe uğramış DNA bölgelerini, normal bireylerden aldıkları örneklerle karşılaştırmışlar. Şizofreni hastalarının bu hastalığa sahip olmayan bireylere göre gen bölgelerinde daha fazla değişikliğin olduğunu görmüşlerdir.
 "Şizofreni hastalarının değişikliğe uğramış büyük bir genetik bileşene sahip olduklarını bildiğimiz halde bu özgül biyolojik metabolizmanın işleyişini tam olarak bilmiyoruz. Araştırmalarımız, insan genomu boyunca nadir görülen değişmiş kod bölgelerini gösterir ayrıca kompleks genetik yapıya katkıda bulunur." Ophoff.


11 Temmuz 2015 Cumartesi

KÜRESEL ISINMA EN ÇOK HANGİ CANLIYI ETKİLİYOR ?




Yaşadığımız ekosistemde bir çok canlı bulunmaktadır ve bu canlıların birbirleriyle olan etkileşimleri ile yaşam döngüsü sürdürülmektedir. Yaşam dediğimiz bu döngüde bir eksiklik meydana gelse ne olur ? Yaban arılarının bu etkileşimdeki rolü nedir ? Arısız bir dünyada yaşam mümkün müdür ? Küresel ısınma en çok hangi hayvanları etkilemektedir ?
  
 Hem Avrupa da hem de Kuzey Amerika da bulunan ve tozlaşmada oldukça büyük bir öneme sahip olan yaban arılarının, global ısınma yüzünden gün geçtikçe yaşam alanlarının daraldığı, iklim değişikliğinin etkileri üzerinde yapılan kapsamlı çalışmalar sonucu bilim insanları tarafından gözlenmiştir.
Araştırmacılar, yaban arısının geçmişten günümüze kadar bulunan 420.000' den fazla türünü incelemişler ve iklim değişikliği yüzünden kıtasal bir ölçekte yaban arılarının azaldığını onaylamışlardır.

Yaban Arılarında Gözlenen Azalmanın Ekonomiye Etkisi

"Arıların yaşam alanlarında gözlenen daralma yaban arıları için oldukça tehlikeli bir durumdur. Yaban arıları bir çok bitkiyi tozlaştırarak  insanlar ve yaban hayatı için besin sağlar." diyen Vermont Üniversitesinde bir bilim insanı olan Leif Richardson, yeni araştırmalarda önderlik etmektedir. Aynı zamanda: "Eğer yaban arılarındaki bu azalmayı durduramazsak yüksek besin fiyatları, azalan çeşitlilik ve diğer sorunlarla karşı karşıya kalacağız." demiştir.

Ottawa Üniversitesinde bir biyolog olan Jeremy Kerr " Polinatörler, besin kalitesi ve ekonomimiz için hayati önem taşırlar ve iklim değişikliği yüzünden bu polinatörlerin geniş çaptaki kaybı her ikisini de azaltacaktır. Bu durumun nedenini anlamaya ve kıtasal ölçekte polinatörler için nasıl bir bakış açısı geliştirebileceğimizi anlamamız lazım fakat bizim yapabileceğimiz en önemli şey sıcaklık artışını azaltacak ciddi bir girişimde bulunmaktır." demiştir.

İklim değişikliği ile içinde kelebekleri de bulunduran oldukça fazla çeşitteki hayvan türlerinin, yaşam alanlarını genişletmek için yayıldığı gözlenmiştir. Çeşitli hayvan gruplarının yaptığı yayılıma göre, Güney kıyılarındaki yerleşim gösterdikleri alanlar sabit kalırken, Kuzey kıyılarındaki yerleşim yerleri Kuzey kutbuna doğru kaymıştır. Fakat yaban arılarında bu davranış gözlenmemiştir. 14 bilim insanından oluşan bir grubun yaptığı çalışmada, kuzeyde bulunan çok fazla sayıdaki yaban arısı türlerini içeren popülasyon herhangi bir yayılım göstermeden mevcut yerlerini korumuşlardır. Fakat güney kıyılarında bulunan popülasyonlar ekvatordan uzağa göç etmişlerdir.
Bu durumu şaşırtıcı bulan Richardson:" Arılar güney kıyılarındaki alanlarını kaybediyorlar ve kuzey kıyılarındaki alanlarında yayılım göstermekte başarısız oluyorlar. Böylece arıların habitat çeşitliliği ve alanı azalıyor." demiştir.

Yeni bir çalışmada, yaban arılarının azalmasındaki nedenin böcek ilaçları olmadığı,  yaban arılarının popülasyonları ve sağlığı üzerinde iki önemli tehdidin olduğunu göstermiştir. Buna karşılık araştırmacılar açık bir şekilde bunun nedeninin yüksek sıcaklığa bağlı olarak ' Yaşam Alanlarındaki Daralma' nın neden olduğunu söylemişlerdir. Ayrıca iklimsel değişim sonucu daha yüksek irtifalardaki habitat alanlarının da daraldığı bulunmuştur. Yüksek irtifalara hareketin gereksiz olduğu söylenemez ve arılar henüz bu yaşam alanlarını kaybetmiş sayılmazlar fakat er ya da geç bu alanları da kaybedeceklerdir.

Yaban Arılarının Yüksek Sıcaklıkta Azalmasına Getirilen Evrimsel Açıklamalar

110 yıldan fazla zamandır tutulan kayıtlar, yaban arılarının Avrupa ve Kuzey Amerika'da bulunan alanlarından  güney kıyılarında yaklaşık olarak 185 mil (300km) kaybettiklerini göstermektedir. Bu kayıp daha önce eşi benzeri görülmeyen bir olaydır. Yaban arılarının şuan karşılaşmış oldukları bu sorun için evrimsel bir açıklama olabilir. Böcekler aleminin diğer bir çok türü tropikal iklimlerden orjin almışlardır ve bu alanlarda farklılaşıp çeşitlenmiştir. Yüksek sıcaklıklar, onların evrim sürecinde daha iyi bir adaptasyon sağlamalarına izin vermiş olabilir. Böylece iklimsel değişiklikleri tolere edebilirler. Fakat yaban arıları bu böcek türlerine zıt olarak soğuk iklimin görüldüğü alanlardan orjin almıştır ve sıcaklığı tolere edebilecek bir adaptasyon geliştirmemişlerdir. Bu evrimsel açıklama yaban arılarının güney kıyılarındaki yaşam alanlarının daralmasını ve sıcaklık artışı gözlenen kuzeyde yayılmalarının neden geri kaldığını açıklamaya yardımcı olabilir.

Yaban Arılarının Yeni Alanlara Göçünün Desteklenmesi

Bu probleme karşılık olarak bilim insanları etkileyici bir çözüm önermişlerdir. Arı popülasyonlarının yeni alanlara göçü, onların hayatta kalmasını destekleyebilir. Bu 'Göçün Desteklenmesi' fikri koruma biyolojisi arasında on yıldan daha uzun bir süredir değerlendirilmiş ve tartışmaya yol açmıştır. Fakat küresel ısınma devam ederken bu görüş destek görmektedir.

"Bu türlerin, insanların neden olduğu iklim değişikliğinin etkileriyle mücadele edebilmesi için yeni stratejilere ihtiyacımız vardır. Fakat bu çalmada en önemli mesaj ' Sıcaklık artışını durdurmak ya da tersine çevirmektir.'"

Bu bulgular b,r çok bitki için -özellikle bazı ekinler " yaban mersini gibi"- felaket anlamına gelmektedir. Çünkü bu bitkiler tozlaşmak için yaban arılarına bağımlıdırlar. Kısacası yaban arısının olmadığı bir yaşam düşünülemez !