This is default featured slide 1 title

Go to Blogger edit html and find these sentences.Now replace these sentences with your own descriptions.

This is default featured slide 2 title

Go to Blogger edit html and find these sentences.Now replace these sentences with your own descriptions.

This is default featured slide 3 title

Go to Blogger edit html and find these sentences.Now replace these sentences with your own descriptions.

This is default featured slide 4 title

Go to Blogger edit html and find these sentences.Now replace these sentences with your own descriptions.

This is default featured slide 5 title

Go to Blogger edit html and find these sentences.Now replace these sentences with your own descriptions.

29 Mayıs 2015 Cuma

SİGARA DUMANININ PASİF İÇİCİ ÜZERİNDEKİ İLGİNÇ ETKİSİ




Sigara, içen kişi üzerinde bile çok tehlikeli olmasına rağmen pasif içici üzerinde de oldukça zararlıdır. Pasif içiciler üzerinde yapılan çalışmalarda, çocuklarda damarlarda daralma ve yüksek tansiyon, yetişkinlerde ise sperm kalitesinde bozukluk gibi etkilerinin olduğu görülmüştür.

 ABD'de yapılan bazı çalışmalarda sigara dumanına maruz kalan kişilerin kilo aldığı görülmüştür. Fareler üzerinde yapılan çalışmalarda sigara dumanı yüzünden farelerin insülin metabolizmasındaki bozukluklar yüzünden kilo aldığı tespit edilmiştir.
Fareler üzerinde yapılan çalışmalarda, fareler iki gruba ayrılmıştır.
1.grup fareler sigara dumanına maruz bırakıldı ve aynı zamanda bol yağlı ve bol şekerli gıdalarla beslendi.
2.grup fareler ise sigara dumanına maruz bırakılmadan sadece bol yağlı ve şekerli besinlerle beslendi.
Deney sonunda sigara dumanına maruz bırakılan fareler kontrol farelerine göre daha fazla kilo aldıkları gözlendi.Daha fazla kilo alan fareler patolojik ve biyokimyasal olarak incelendiği zaman sigara dumanının, bu farelerin akciğerlerinde bulunan Seramid adı verilen küçük yağ moleküllerini aktif hale getirdiği ve seramid molekülünün aktif hale gelmesi, hücrelerdeki mitokondrileri etkileyerek düzenli çalışmasını engellediği belirtilmiştir. Mitokondrilerin düzenli olarak çalışmaması sonucu, hücrelerin insüline olan direnci artıyor ve pankreas bu yüzden daha fazla insülin salgılıyor. Fazla insülin salgılanması fazla yağ üretimine neden oluyor. Bu deneyden sonra araştırmacılar ikinci bir deney olarak; insülinin fazla salgılanmasına neden olan Seramid molekülünü bloke eden bir madde olan Myriocin'i farelere verip gözlem yapmaya devam ediyorlar. Myriocin molekülü Seramid'i engelleyerek, kilo alan fareleri kontrol fareleri kadar sağlıklı bir hale getirdiği görülmüştür.
 Bu deneyler her ne kadar fareler üzerinde yapılsa da, sigara dumanının pasif içici üzerindeki etkisinin aynı olacağı düşünülmektedir. Yapılan son çalışmalarla Seramid-bloker'ın insanlar üzerinde güveni olup olmadığı araştırılıyor. Böylece pasif içicileri sigaranın bu olumsuz etkisinden koruması sağlanacaktır.

26 Mayıs 2015 Salı

UYKUSUZLUĞUN BEYİNDE YARATTIĞI GERİ DÖNÜŞÜ OLMAYAN ETKİLER



Kronik uykusuzluk beyinde geri dönüşü olmayan etkiler yaratıyor. Daha önce yapılan araştırmalar uykusuzluğun, diyabet, yüksek tansiyon ve bazı kanser türleri gibi hastalıklara neden olduğunu göstermiştir. Fakat University of Pennsylvania tarafından yapılan çalışmalar ile uykusuzluğun nöral boyuttaki etkileri araştırılmıştır.
Bu araştırmada 3 ayrı fare grubu kullanılmıştır. 
1. grup farelere uyku düzenini bozacak ve engelleyecek hiçbir müdahale yapılmamış ve normal uyumaları sağlanmıştır.
2. grup fareler kısa süreliğine uykusuz bırakılmıştır.
3.grup fareler ise uzun süreli uykusuz bırakılmıştır.


Sonuç olarak kronik uykusuzluk nöronların 4'te 1'ini geri dönüşümü olmayacak şekilde olumsuz etkilemektedir.
*Kısa süreliğine uykusuz bırakılan farelerde beyindeki atık maddeleri temizlemekte görevli olan Sirtuin-protein adındaki molekül az salgılanmakta ve bu yüzden bu fareler labirent deneylerinde oldukça düşük bir başarı göstermektedirler.
*Uzun süre uykusuz bırakılan farelerde ise bu molekül hiç salgılanmamıştır ve beyin hücrelerinin yaklaşık %25'i hasar görmüştür. Bu fareler labirent deneylerinde başarısız olmuşlardır.
*Uyku düzeniyle oynanmayan farelerde bu molekül normal bir şekilde salgılanmış ve fareler gayet sağlıklı kalmışlardır. Ayrıca labirent testlerinde oldukça fazla başarı göstermişlerdir.


SİGARANIN BİLİNEN ETKİLERİNDEN DAHA FAZLASI



Sigaradan her yıl yaklaşık olarak 4 milyon insan ölmektedir. Sigarada akciğer, gırtlak, yemek borusu, pankreas, böbrek, rahim, ağız içi, mide, prostat kanserleri, lösemi, kalp damar hastalıkları, astım, bronşit, kangren ve bir çok hastalığa neden olmaktadır. Fakat yapılan son çalışmalarda bu hastalıklara bir yenisi daha eklenmiştir.
New England Journal of Medicine dergisinde yayınlanan makalede, sigaranın şu ana kadar bilinmeyen bir etkisi olduğu belirtilmiştir. Bu çalışma, 2000-2010 yılları arasında 55 yaş üstü bir milyon insan üzerinde yapılmıştır. Bu insanlardan sigara kullananlarda böbrek yetmezliği ve enfeksiyonlarının görülme ihtimalinin %17 arttığı görülmüştür.
Sigara, kalp damar hastalıkları ve kanser gibi hastalıklardan tamamen bağımsız bir şekilde böbrek yetmezliği ve enfeksiyonlara yakalanma riskini %2-3 oranında arttırmaktadır.
Sigaranın vücuda vermiş olduğu olumsuz etkiler ancak sigara bırakıldıktan 15 yıl sonra temizlenmektedir. Yani sigarayı ne kadar erken bırakırsanız o kadar iyi.

19 Mayıs 2015 Salı

ERKEN YAŞLANMA ENGELLENEBİLİR Mİ ?



Bilim adamları, DNA'nın sıkı paketlenen kısımlarındaki -normal hücre fonksiyonlarından sorumlu olan bölgelerdir- bozuklukların tersine çevrilir olduğunu ve Alzheimer gibi yaşla bağlantılı olan hastalıklar için yeni tedavilere olanak sağlayabilecek bu sürecin nasıl çözüleceğini keşfetmişlerdir.
ABD' de Salk Enstitüsünden ve Çin' de Bilim Akademisinden araştırmacılar, Werner Sendromunun altındaki nedenleri araştırırken, genetik bir rahatsızlığın bireyleri normalden daha hızlı bir şekilde yaşlandırdığını bulmuşlardır. Bu durumdaki insanlar, katarak, tip-2 diyabet, kemik erimesi, kanser ve çoğunlukla 40-50 yaşlarında ölüm gibi ileri yaş hastalıklarından acı çekmektedir.
DNA'nın sıkı paketlenmesine -heterokromatin olarak bilinir- ve DNA'nın kararlı yapısının bozulmasına neden olan bu sendrom, normal hücre fonksiyonlarında aksaklıklara ve hücrelerin erkenden yaşlanmasına neden olur. Bu sendromdan genetik mutasyon sorumludur.
"Normal DNA paketlenmesindeki bu bozukluk, yaşlanmayı güçlendirici bir anahtardır. Yaşlanmanın merkezi bir mekanizması olarak tanımlanır -heterokromatin düzensizlikler- ve tersine çevrilebilir olduğu gözlenmiştir."
Mutant WRN geni, Werner sendromuna neden olan bir protein sentezler. Normalde mutant olmayan bu genin proteini, bir kişinin DNA'sının bütünlüğünü ve yapısını korumada yardımcı olur fakat bu proteinin fonksiyonel olarak bozuk olan formları -yani mutantları- insanlarda DNA'nın onarılması, replikasyonu ve genlerin ifade olmasında aksaklıklara neden olabilen Werner sendromunu oluşturur.
Araştırmacılar ilk başlarda bunun yaşlanmanın bir faktörü olabileceğini düşünmüştür. Fakat fonksiyonel olarak bozuk olan proteinin, ciddi işlevleri olan hücreleri nasıl etkilediği tam olarak açıklanamamıştı.


En son yapılan çalışmalarda, embriyonik kök hücrelerinden WRN genini kontrol etmek için tasarlanan bir gen teknolojisi kullanmıştır. Bu kök hücreler, vücutta herhangi başka hücrelere dönüşmeye devam edebilen hücrelerdir. Bu hücreler, Werner sendromunun görüldüğü hastalardaki genetik mutasyonu taklit ettiler ve  sağlıklı hücrelerden daha hızlı yaşlandılar.
Çalışmalarda ayrıca, heterokromatinin yapısal bozukluğuna neden olan bu genin delesyona uğrayabileceğini gözlemlenmiştir. Hücrelerin çekirdekleri içerisinde bulunan bu DNA yığınları, genlerin aktivitesinin kontrolü ve hücrelerin içindeki moleküler fonksiyonların normal bir şekilde devam etmesine yardımcı olur. 
Bu DNA yığınlarının dışındaki kimyasal değişimler, heterokromatin yapılarını, genlerin aktifleşmesini ya da etkinliğinin durdurulmasına neden olan değişimler yapabilir. 
En son yapılan deneylerde, mutant proteinlerin kimyasal değişimlerle etkileşime girdiğini ve heterokromatik DNA yapısının kararlılığının bozulmasına neden olduğu gözlemlenmiştir.

17 Mayıs 2015 Pazar

ÇİKOLATALAR BELLİ BİR SÜRE SONRA NEDEN BEYAZLAR ?



Çikolataların belli bir süre sonra sıcak ya da soğuk ortam fark etmeksizin beyazladığını görürüz. Peki bunun nedeni nedir ?
Çikolatada meydana gelen bu değişimler uzun zamandır "yağ çiçeklenmesi" olarak adlandırılıyordu. Yağ çiçeklenmesi; kakao yağı gibi sıvıların yüzeye çıkıp kristallenmesi olayına verilen addır. 
Bazı araştırmacılar bu olayı ilk kez gözlemlediler ve elde ettikleri sonuçları Applied Materials & Interfaces dergisinde yayınladılar.
Araştırmacılara göre yağ çiçeklenmesi olayının nedeni kapiller etkiden kaynaklanmaktadır.
Araştırmacılar, çikolata karışımının içinde bulunan maddeleri -kakao, süt tozu, şeker ve kakao yağı- toz halinde bir araya getirdikten sonra yüksek enerjili x-ray ile kristal yapıları incelediler. Toz örneklerinin içine bir kaç damla ayçiçek yağı damlattıklarında, bu yağ çikolatayı yumuşatıyor ve bu şekilde yağ gözeneklerden yukarıya doğru çıkıyor. 
Araştırmalara göre, çikolataların gözenekli yapıları daha sıkı hale getirildiğinde bu kapiller etki azaltılmış olacak ve daha kaliteli ürünler elde edilmiş olunacaktır.
Eğer çikolatanızın beyazlamasını istemiyorsanız çok soğuk olmamak şartıyla 18 derecede saklarsanız beyazlama görülmeyecektir.

14 Mayıs 2015 Perşembe

SİVRİSİNEKLER NEDEN SENİ DAHA FAZLA ISIRIYOR ?


  
   Aynı ortamda aynı koşullarda olmasına rağmen bazı insanların baş belası haline gelen sivrisinekler bizi genlerimize göre mi ayırt ediyor? Yeni yapılan bir araştırmaya göre, sivrisineklerin bazı insanları daha fazla ısırmasının genlerle ilgili olduğunu göstermektedir. 
 İngiliz araştırmacılar bu konuya açıklık getirmek için tek ve çift yumurta ikizlerini kullanmışlardır. Yapılan çalışmaların sonuçlarında tek yumurta ikizlerinde eşit sayıda ısırılma varken, çift yumurta ikizlerinde ısırık sayısı birbirinden farklıydı. Çünkü tek yumurta ikizleri genetik olarak tamamen aynıyken, çift yumurta ikizlerinin genetiği birbirinden tamamen farklıdır.
Bu çalışmadan genetik farklılıkların, sivrisinekleri çekme üzerinde etkisi gösterilmiş fakat hangi kromozomun bu konuda etkili olduğu bulunamamıştır. 
Şu ana kadar yapılan çalışmalarda, ten kokusunun, vücut sıcaklığının ve hamile kadınların daha fazla ısırıldığı belirtilmiştir.
Sivrisinek üzerinde yapılan bu çalışmaların önemi, bu canlılar tarafından bulaştırılan sıtma ve dang humması gibi hastalıkları önlemektir.

VİAGRA'NIN BEKLENMEYEN ETKİSİ



İngiliz ve Fransız bilim insanlarının ortak çalışması sonucu Viagra'nın -Dünyanın en ünlü küçük mavi hapları- sivrisinekten yayılan ve Malarya'ya(sıtma) neden olan parazitin yayılmasını durdurmayı başardığını göstermiştir.
Araştırmacılar, ereksiyon bozukluğu ilacının bu büyüleyici yan etkisinin hastalığın yaygın olduğu yerlerde, populasyonları koruyabileceğine ve sıtmayı kontrol altına almada yardımcı olabileceğine inanıyorlar. Bir insan enfekte olmuş sivrisinek tarafından ısırıldığında, sivrisinek vücudunda barındırdığı paraziti-Plasmodium falciparum- bu insanın kan sistemine aktarır. Daha sonra bu parazit bireyin kırmızı kan hücrelerine yerleşir. Enfekte olmayan başka bir sivrisinek hasta bireyi ısırdığında, hasta bireyin kanında bulunan bu parazitler sivrisineğe geçer. Bu şekilde döngü devam ederek hastalık hızlı bir şekilde yayılır.


Viagra'nın etken maddesini bünyesinde bulunduran bir birey, malarya ile enfekte olduğunda,  bu ilaç parazitin bulunduğu kırmızı kan hücrelerinin sertleşmesine neden olur. Bu şekilde parazitle enfekte olan bütün kan hücreleri daha az elastik olmaya başlar. (Normal kırmızı kan hücreleri elastiktir fakat anormal ya da ölmüş kan hücreleri esnekliğini kaybetmiş ve sertleşmiştir. Elastik olmayan kan hücreleri dalağa gider ve burada yıkılırlar.) Bu sertleşen ve elastikiyetini kaybeden kırmızı kan hücreleri, vücudun kanı süzme görevi olan dalak tarafından tuzağa düşürülür. Bu şekilde birey malarya ile enfekte olmasına rağmen parazitle enfekte olmuş kan hücrelerinin başka bir sivrisineğe aktarılmadan vücuttan uzaklaştırılması sağlanır. Böylece döngünün hızlı bir şekilde ilerlemesi engellenir.
Güncel malarya tedavileri, parazitin genç formlarını durdurmayı hedeflemiştir fakat bu yaklaşım alışılmışın dışındadır çünkü tedaviler parazitin erişkin formunu hedef alır. Bu çalışmaya önderlik yapan Ghania Ramdani " Bu strateji, insanlara malarya'nın yayılmasını durdurmak için tasarlanan alışılmışın dışında müdahalelere karşı yeni yollar açar." demiştir.
Viagra sıtma hastalarına verilmeden önce ilacın erekte etme özelliğini engelleyecek değişiklikler yapılacaktır.
Sıtma ciddi bir hastalıktır ve genellikle ölümcüldür.
Hastalık kontrol ve önleme merkezi, her yıl yaklaşık 198 milyon malarya vakasının olduğunu ve 500.000 kişinin ölümüne neden olduğunu tahmin etmektedir. 
Sıtma için şu anda herhangi bir aşı ya da tedavi yoktur fakat bu yılın başlarında GlaxoSmithKline'nın girişimi Viagra ile oluşturulan aşının kısmen etkili olduğunu kanıtladı. Bu aşı hastalığı yaklaşık %30 engellemektedir.
Araştırmacılar, ilaç tamamen etkili olmamasına rağmen aşının geliştirilmesi konusunda ısrarcılar. Bu aşı hastalığı büyük ölçüde tedavi etmede başarılı olabilir.

13 Mayıs 2015 Çarşamba

TIP TARİHİNDE GERİ ADIM !

    UZMANLAR İNANILANIN AKSİNE GÖBEK KORDONUNUN ERKEN KESİLMEMESİ GEREKTİĞİNİ SÖYLÜYOR...



1950'lerden bu yana göbek kordonu, anneye verilen ilaçların bebeğe zarar vermesini engellemek için bebek doğar doğmaz kesiliyordu. Fakat eski ilaçlara göre daha hafif ve güvenli ilaç kullanılmasıyla, plasentada kalan kanın bebeğe geçmesi için gerekli olan süre boyunca beklenmesi gerektiği vurgulanmaktadır. 
Ebe Amanda: Bir ebe olarak kordonu hemen kesmek üzerine eğitildim ve 16 yıl boyunca da böyle yaptım. Bu süre boyunca iki oğlum oldu, ikiside eğitim dönemleri boyunca destek almak zorunda kaldılar. Öğretmenlerinden " Neler oluyor ? Astımdan alerjiye, giderek artan otizmden DEHB sorunlarına, sağlığı bozuk bunca çocuk nereden çıktı?" soruları gelmeye başladı. 
Benzer soruları arkadaşlarımda da görmeye başladım. Bir arada çalışan 6 ebeydik ve çocuklarımızın toplam sayısı 14'tü. Bunlardan 6'sı öğrenme güçlüğü yaşayan çocuklardı.

Bu tabloda bir şeylerin yanlış olduğunu düşünen Amanda gebelikte alkol, sigara, uyuşturucu kullanımı ve şeker tüketimi gibi şüphelere odaklanmış fakat olumlu sonuçlar elde edememiştir. Aynı zamanlarda yayınlanan, OTİZM VE GÖBEK KORDONUNUN ERKEN KESİLMESİ'ne ilişkin çalışmalara odaklanan Amanda, sorunun kaynağı olarak göbek kordonunun kesilme zamanı olabileceğini düşünüyor.
2010'da yapılan çalışmaya göre, kordonları zamanından önce kesilmeyen bebeklerin 214 gram almış olarak hayata başladıklarını gösteriyor.
2011'de yapılan başka bir çalışmada ise, doğar doğmaz göbek kordonu kesilen bebeklerde ileride sinir sistemi gelişmelerini etkileyecek şekilde demir eksikliğine bağlı olarak aneminin daha yüksek oranla görüldüğünü tespit etmiştir.
İngiltere'de doğumların %15'inde resüsitasyon gerekmekte fakat göbek kordonunun yeterli süre boyunca bekletildiği takdirde bu oranın %5'e kadar düşebildiği düşünülüyor.
Göbek kordonundaki kök hücrelerin bebeğe geçmesindeki önemi vurgulayan araştırmacılar, kadınların çömelerek doğum yapmasının bu kök hücrelerinin yer çekiminin etkisiyle bebeğe aktarımına yardımcı olduğunu savunmaktadır.
Uzmanlar,özellikle erken doğumlarda kordonun 30 saniye bile daha geç penslenmesinin organ bozukluklarını engellediği, kan nakli gereksinimini azalttığı, özellikle düşük kilolu bebeklerde görülen kan zehirlenmesi tehlikesini azalttığını vurguluyor.



DİSLEKSİ NEDİR?


Öğrenme, doğumla başlayan ve yaşam boyunca devam eden bir süreçtir.Okullarda eğitime başlamadan önce herhangi bir probleminin olmadığı düşünülen çocukların eğitim dönemi boyunca başarılı olacağı düşünülür.Ancak okul öncesinde bir sorun gözlenmediği halde okul yaşamının başlamasıyla sorun yaşayan bir çok çocuk bulunmaktadır.
       Disleksi, en sık rastlanan öğrenme bozukluklarından birisidir. Disleksi, bireyin kronolojik yaşı,zeka düzeyi ve yaşına uygun olarak aldığı eğitim göz önüne alındığında, doğru okuma, okuduğunu anlama ya da hız bakımından beklenenin oldukça altında tespit edilen bir okuma başarısızlığı olarak tanımlanır.
Her beş çocuktan birisini etkileyen, asıl sorunun hafıza ve dille ilgisi olan bir öğrenim bozukluğudur.
Disleksi olan kişiler her şeyi unutur sözler derslerde oldukça fazla sıkıntı yaşarlar. Normal bir insan okuma, yazma ve anlama gibi sözel konularda beyninin sol yarım küresini kullanırken, disleksi olan bireyler beyinlerinin sol yarım küresini kullanmakta zorluk çekerler. Fakat disleksi görülen kişilerde sayısal zeka oldukça gelişmiştir. Bu yüzden okul döneminde fen ve matematikte daha fazla başarılıdırlar. Disleksi görülen kişilerin sözel konuları başaramaması onların sözel zekalarının düşük olduğu anlamına gelmez. Aslında oldukça iyi sözel zekaya sahiplerdir sadece bunu yeteri bir şekilde kullanamazlar. 
Disleksi olan ünlü kişilerden bazıları : Albert Einstein, Walt Disney, Leonardo Da Vinci, 
Bill Gates...


Disleksi olan insanlar, normal bir insanlara göre 2 kat daha fazla hayal gücüne sahiptirler. 
Disleksiyle ilgili ilk bulgular 1896 yılına dayanır. İngiliz doktor olan W.Pringle Morgan, 14 yaşında olan Percy adlı erkek çocuğun her zaman akıllı ve zeki bir tutum içinde olduğu, yaşıtlarına göre hiçbir farklılığının olmadığını hatta oyunlarda oldukça hızlı olduğunu fakat okuma konusunda büyük sıkıntılar yaşadığını gözlemlemiştir. Bu dönemlerde disleksinin görme ile ilişkili bir hastalık olduğu düşünülmüş çünkü disleksinin en belirgin özellikleri : Harflerin ve kelimelerin karıştırılması ve tersten algılanmasıydı. Fakat daha sonra yapılan çalışmalarda disleksinin görme bozukluğu ile alakası olmadığı sadece dil sistemiyle ilgili bir bozukluk olduğu görülmüştür.

DİSLEKSİ'NİN 0-6 YAŞ ARASINDA GÖRÜLEN BELİRTİLERİ
*Kelimeleri yanlış söyleme
*Daire, kare gibi şekilleri kopyalayamamak
*Oyunları sürdürememe ve çabuk sıkılma
*Çatal, makas kullanmada güçlük, bağcık bağlayamamak
*Ayakkabıları ters giyme 
*Taşırmadan boyama yapamama
*Bisiklete binememe
*Benzerlikleri fark edememe
*Sağını solunu karıştırma
*Sıraya koyma güçlüğü

DİSLEKSİ'NİN İLKÖĞRETİM BELİRTİLERİ
*Okul başarısının zekasına ve yaşına oranla oldukça düşük olması
*Yavaş ve yanlış okuma
*Bazı derslerde(matematik gibi) başarılı iken bazı derslerde(türkçe gibi) başarısız olması.
*Bazı harfleri okurken ve yazarken karıştırma
(p-b, b-d, k-t, y-h, 6-9, 2-5)
*Çarpım tablosunu öğrenememe
*Alfabeyi sırasıyla sayamamak
*Yıl, ay, gün gibi kavramları karıştırma
*Beden eğitimi dersinde başarısız olma ( Top tutma gibi eylemlerde başarısız olurlar. Çünkü topun hızını, büyüklüğünü ve yönünü tam olarak anlamakta güçlük çektikleri için harekete geçmekte geç kalırlar.)


Disleksi sorunu olan çocuklarda derslerde başarısız olmak, okumakta güçlük çekmek, çocuğun tembelliğinden ya da çalışmamasından kaynaklanan bir sorun değildir. Böyle bir sorunla karşılaşan ebeveynlerin çocuğa baskı yapmaları haksızlık olur çünkü bu onların elinde olan bir durum değildir. Disleksi, ilaçla tedavi edilebilen bir hastalık değildir. Disleksi görülen çocuklarda yapılması gereken tek tedavi yöntemi iyi bir eğitim almasıdır. Disleksi tamamen bir yapısal sorun olduğu için bu hastalığın tamamen ortadan kalkması mümkün değildir bu yüzden iyi bir eğitmen tarafından verilen eğitim çocuğun öğrenmesini kolaylaştıracak ve hızlandıracaktır.

8 Mayıs 2015 Cuma

THE BLACK DEATH


Bir zamanlar Avrupa'nın oldukça büyük bir bölümünün yol olmasına neden olan ve bugün hala var olan ölümcül hastalık "THE BLACK DEATH".



Antik çağlardan beri bilinen ve 14. yüzyıl boyunca yaklaşık 75-200 milyon insanın ölümüne neden olan bu hastalığın lakabı kara ölümdür ve halk arasında veba olarak bilinir.
Bu hastalık bulaşıcı ve öldürücüdür. Modern ilaçlarla tedavi edilen bu hastalığın fareler tarafından insanlara bulaştırıldığı düşünülse de aslında bir tür pirenin Yersinia pestis adı verilen bakteriler tarafından enfekte olmasıyla bulaşmaktadır. 
Veba hastalığının görüldüğü dönemlerde oldukça fazla fare ölümleri görülmekteydi ve bu farelerle temasta bulunan insanlarda hastalık görülmekteydi. Ölen fareler üzerinde yapılan araştırmalarda farelerin bu pire türüyle enfekte olduğu gözlenmiş.

Yersinia pestis


Yersinia pestis tarafından enfekte olan pire (Xenopsylla cheopis)

Hastalık belirtileri bakteri vücuda alındıktan 2-8 gün sonra gözlenir. Aniden başlayan sırt ve baş ağrıları, ateş, kusma, titreme, nefes darlığı halsizlik, dalgınlık, burun kanaması, lenf bezinde şişme, kan tükürme ve kasık ağrıları gibi belirtiler gözlenir. Bu belirtiler gözlenirse hastanın acilen tecrit edilmesi gerekir ve yakınlarına koruyucu aşılar yapılmalıdır.

Veba Yüzünden lenf nodüllerinin şişmesi

Veba sonucu oluşan kangren

Veba kendini 4 şekilde gösterebilir. 
1.Bubonik
2.Gastro-intestinal
3.Septisemik
4.Pnömonik
14.Yüzyılda kara ölüm olarak kayda geçen salgının bubonik veba olduğu düşünülmektedir.

*14.yüzyılda yaşayan insanlar vebanın tanrının bir cezası olduğunu düşünmüşlerdir. Bazıları ise gezegenlerin diziliminin buna neden olabileceğini düşünmüş. Fakat büyük bir çoğunluk en büyük günahkar olarak Yahudileri suçlamışlardır.


*Bubonik veba hastalığa yakalananların %30-75'ini öldürürken, Septisemik veba hastalığa yakalananların %100'ünü öldürmektedir. Bu yüzden o dönemdeki Avrupalıların bu duruma şükretmeleri gerekmekte midir yoruma açık..

*Hastalığa yakalanan insanların coğu 7 günde ölmektedir. Bunun nedeni ise aşırı derecede kusmadır.



*Doktorların hastaları tedavi yöntemlerinden birisi de gaga şeklindeki maskelerdi. Bu maskeler hastalığın havayla bulaşmasını önlemek için uzun gaga şeklinde yapılardan meydana gelmekteydi. Bu gaganın iç kısmına güzel kokuları olan lavanta doldurularak ölüm kokusunun dışarıda kalması sağlandığı düşünülüyordu.
Gagalı maskenin haricinde ayrıca tüm vücudu bileklere kadar kapatacak şekilde örten ve üstü balmumu ile kaplı olan özel kıyafetler giyerlerdi.


*Bazı orta çağ doktorlarının tedavi yöntemleri ise oldukça ilginçti. Bu doktorlar kötü kokuların vebayı uzaklaştıracağına inanırlar ve hastalarını dışkı ve idrarla tedavi ederlerdi. Tabi ki bu iyi bir durum olmanın haricinde oldukça zararlıydı.


*Veba boyunca insanlar banyo yapmaktan korkmuşlardır çünkü banyo yapınca vücudu kaplayan kirin ortadan kalkmasıyla deri gözenekleri açılıp hastalığın bu gözeneklerden vücuda girebileceği düşünülmüş.



*Kara ölüm Avrupa'nın ilk defa karşılaştığı veba salgını değildi.Roma İmparatorluğu 1. Justinian döneminde görülen ve bu yüzden Jüstinyen vebası olarak adlandırılan salgın 6.yüzyılda yaklaşık 50 milyondan fazla insanın ölümüne neden olmuştur.



*San Francisco'da 1900'lerde küçük bir salgın yaşanmıştır fakat medikal gelişmeler sayesinde yalnızca 113 ölüm meydana gelmiştir.




*Bubonik veba günümüzde hala mevcuttur. Geçmiş yıllarda Madagaskar'da patlak veren veba modern antibiyotiklere dirençliydi.


*Pireli sıçanlar uzun zaman boyunca vebayı bulaştırdıkları için suçlanmıştır fakat son verilere göre çöl faresinin vebayı bulaştırmada etkili olabileceklerini göstermiştir.














3 Mayıs 2015 Pazar

BİR YILDA BİR MİLYAR AĞACI NASIL DİKERSİN?

               
      İnsansız hava araçları askeri görevleri yerine getirmek ya da gözlem yapmak yerine Biocarbon mühendisliğinde oldukça yeni bir görevde kullanılmaktadır. " Ağaçlandırma ve ormanların yok edilmesini tersine çevirme."

    En sonunda insansız hava araçları korkutucu ve yıkıcı şeyler için kullanılmıyor. Yeni bir şirket bu araçlarla ormanların yok edilmesini tersine çevirmeyi ve yeniden ağaçlandırma yapmayı planlıyor. Bu şekilde bir yılda bir milyar ağaç dikebileceklerini düşünüyorlar.


    Biocarbon mühenlisliği kurucusu olan Lauren Fletcher , ormanların tahrip edilmesini ağaçlandırma yoluna giderek engel olacaklarını söylemiş. Ağaçlandırmanın yanı sıra toprağın kalitesini arttırmak için ağaç tohumlarıyla birlikte çeşitli mikroorganizmaları ve mantarları kullanmayı ve bu çabalarının uzun süreli devamlılığını sağlamayı umut ettiklerini söylemiştir.

  

    Şirket insansız hava araçlarını sadece ağaçlandırmada değil aynı zamanda ağaç tohumları için en uygun yerleri arayıp bulmak için de kullanacaklarını böylece tohumların gelişimlerinin düzgün bir şekilde olacağını bildirmiştir.